BOŞ TENCERENİN DEVİREMEYECEĞİ HÜKÜMET YOKTUR

Türkiye bu günlerde çok farklı konuları aynı anda konuşup tartışıyor. Bir taraftan parlamenter sistem, bir taraftan Libya, bir taraftan ekonomi bir taraftan da iç siyaset.

En sıcak konu ise Ayasofya ve Ekonomi. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması, gündemdeki sıcaklığını hala koruyor.

Bir değil, birkaç neslin özlemini çektiği Ayasofya’nın ibadete açılması, her yönüyle tarihi bir karar, önemli bir adım ve büyük bir başkaldırıdır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya kararı ile ismini bir kere daha tarihe yazdırdı.

Milli ve manevi hassasiyeti olan hiçbir insanın Ayasofya’nın ibadete açılmasından mutlu olmayacağını düşünmüyorum. 24 Temmuz’daki tarihi Cuma, milyonların kalbini fethetti. Hepimiz sevindik, duyulandık, ağladık…

Ancak bir nokta dikkatimi çekiyor. Böylesine önemli ve tarihi bir adım, birkaç günde etkisini yitirmeye başladı. Sanıyorum bir ya da birkaç ay sonra kimse Ayasofya’yı konuşmayacak.

Bunun nedenlerini sorguladığımda, şu gerçeklerle karşılaşıyorum:

Birincisi artık Ayasofya sevdalısı bir gençlik yetişmiyor. Dün, Ayasofya kapalıyken bunun acısını yüreğinde hisseden gençlik yerine bambaşka bir muhafazakar gençlik var. Gününü nargile cafelerde geçiren, ihale peşinde koşan, üniversitelerde kantinde zaman öldüren bir muhafazakar gençlikle karşı karşıyayız…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlere yönelik sabah namazında camilere gitme tavsiyesinin partinin gençlik kolları tarafından da anlaşılmamış olması bu kitlenin hassasiyet konusundaki gevşekliğini gözler önüne seriyor.

1990’lı yılların dava düşüncesiyle, mücadele azmiyle dolu liseli gençliği bugün hiç söz konusu değil. Lise çağındaki gençlik artık sosyal medyada hayatlarını geçiriyor, Youtuber videolarıyla mest oluyor. Böyle bir gençlik söz konusu olunca, Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması da sönük bir heyecan dalgasından fazlasına imkan vermiyor.

Ne yapıp edip, dava düşüncesine sıkı sıkıya bağlı bir gençlik yetiştirmek gerekiyor. Zira AK Parti gençliği kaybediyor. Ve unutmayalım, gençliği kaybeden geleceği kaybeder.

Diğer önemli bir neden ise Türkiye’nin gerçek gündemi olan ekonomideki sorunlar. Her ne kadar iktidar bu konunun üzerini örtmeye çalışsa da ekonomideki sıkıntılar ortada.

Bütün dünyayı kasıp kavuran Covid 19 salgını, yaşanan ekonomik daralmanın tuzu biberi oldu. Evet sıkıntı küresel, ancak geçim derdine düşen, markete-pazara gittiğinde filenin yarısı boş dönen sokaktaki insan için bu geçerli bir mazeret değil. TÜİK enflasyonu yüzde kaç olarak açıklarsa açıklasın, fiyat artışları herkesin ortak derdi.

Bu nedenle iktidarın Ayasofya hamlesi, dile getirilmese de, kendi mahallesinde bile ekonomideki sıkıntıların üzerini örtmek için atılmış bir adım olarak algılandı. Eğer iktidarın niyeti gerçekten bu idiyse, yani Ayasofya’yı açarak ekonomideki sıkıntıların üzerinin örtülmesi hedeflendiyse, bunun ters teptiği görülüyor. Ayasofya, ekonominin üzerini örtmedi. Tam tersi; ekonomik sıkıntılar, tarihi öneme sahip Ayasofya’nın ibadete açılmasını gölgeledi.

Bu tablo bana, Karl Marx tarafından ortaya atılan “ Ekonomik Determinizm” kavramının geçerliliğini koruduğunu düşündürüyor. Malum Karl Marx, Ekonomik Determinizm kavramıyla, ekonominin belirleyiciliğine vurgu yapmakta, ekonominin diğer tüm siyasi ve sosyal düzenlemeleri belirlediği teorisini savunuyor.

Türk siyasetinin önemli isimlerinden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Boş t encerenin deviremeyeceği hükümet yoktur.” sözünü yabana atmamak gerekiyor.

AK Parti iktidarının bir an önce toplumun ana gündemi olan ekonomiye odaklanması şart. Aksi takdirde, Ayasofya gibi duygusal motivasyonu yüksek hamlelerle kitleleri uzun süre etkileyebilmek mümkün olmayacaktır.

Esasında AK Parti’nin içinden çıkan yeni partilerin temel motivasyonu da ekonomideki olumsuz tablodur. Bunu da açıkça söylüyorlar.

Ahmet Davutoğlu, Başbakanlıktan alındıktan sonra 3 yıl bekleyip partiyi neden bu yıl kurdu? Davutoğlu siyasi tarihte örneği olmayan bir şekilde görevden alınırken ses çıkaramayıp şimdi en üst perdeden eleştiri geliştiriyorsa, bunu temel sebebi ekonomik göstergelerdeki bozulmadır. Davutoğlu gibi kendine güveni ve egosu yüksek bir kişilik, Başbakanlıktan alındığında yıllarca sustuysa bunun tek sebebi; konuşabileceği şartların oluşmamasıydı. Ekonomideki sorunlar baş gösterince partisini kurup eleştirilerini en yüksek dozdan seslendirmeye başladı. Ekonomik tablo farklı olsaydı, içten içe yanıp tutuşsa da konuşacak cesarete gösteremezdi. Aynı durum aşağı yukarı Ali Babacan için de geçerli.

Bu bahsi açmışken, Ahmet Hoca’nın çok ciddi bir inandırıcılık sorunu yaşadığını, yaşayacağını ve bu sorgulamanın hiçbir zaman yakasını bırakmayacağını bir kenara yazmak gerekiyor.

Zira geniş kitleler, Davutoğlu’nun bugün çok sert eleştirdiği pek çok konuda dün sessiz kaldığını, dolayısıyla ilkesel değil oportünist davrandığını düşünüyor. Ahmet Hoca’nın özellikle Başbakanlıktan azledilirken bu duruma sessiz kalmış olması, 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49 oy almasına rağmen kendi hukukunu müdafaa edememesi, milletin hukukunu koruyabilme noktasında soru işaretlerine yol açmaktadır.

AK Parti iktidarlarının en parlak isimlerinden biri olan Ali Babacan’ın da parti kurarak liderliğe soyunmuş olması, AK Parti’nin ekonomideki sorunlara artık eskisi gibi doğru çözüm üretememesiyle ilgilidir.

Geldiğimiz noktada şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız;

Dün ekonomideki başarılar nasıl AK Parti’nin en büyük gücü idiyse, bugünde aynı şekilde yumuşak karnıdır.

Dün AK Parti; devlet içindeki askeri ve bürokratik vesayete, muhalif merkez medyaya, ağır Yargı vesayetine ve büyük sermayenin karşı çıkışlarına rağmen ekonomideki başarılarıyla ve bu başarıdan beslenen insanların yaşamına dokunan icraatlarıyla toplumsal tabanını genişletip muktedir hale geldi.

Bugünse AK Parti; medyayı yanına almış olmasına, sivil ve askeri vesayeti ortadan kaldırmasına ve kendi sermayedarlarını oluşturmasına rağmen, ekonomik sorunlar nedeniyle toplumsal tabanını genişletemiyor.

Dolayısıyla ekonomide işler yolunda gitmiyorsa, devleti, medyayı ve sermayeyi kontrol etmeniz yetmiyor.

AK Parti’nin bu gerçekle yüzleşip, kendini iktidara taşıyan ve Türkiye tarihinin en uzun iktidarını sunan geniş kitlelerin gerçek sorunlarına yoğunlaşması, hem ülkenin hem de partinin bekası adına hayati öneme sahiptir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Cengiz Aksan - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Ajans Urfa Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ajans Urfa hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ajans Urfa editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ajans Urfa değil haberi geçen ajanstır.

03

Ysf63 - Agziniza elinize saglik

Yazdiklarinizina harfiyen katiliyorum ...

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 29 Temmuz 16:29
02

Eyyüp garip - Partizan omayan medya ekmek su gibi lazım ülkeye eleştiri gelişmenin yolu

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 29 Temmuz 16:29
01

Ali - Akp yi deviremez çunķü seçimle gitmeyecekler.yapışmışlar vantuz gibi

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 29 Temmuz 16:29


Şanliurfa Markaları

SİZDE BU ALANA REKLAM VERMEK İSTER MİSİNİZ?

+90 (505) 585 67 77
Reklam bilgi